31.05.2007

Evreni Anlama Çabası ve Thales

Felsefe. Bilgelik sevdası. Çoğunun hayrete düşmeden ve sorgulamadan kabul ettiği evreni anlama çabası nedeniyle çoğunun hayret dolu bakışlarına maruz kalmak. Milattan önce 6. yüzyılın başlarında, Thales isminde bir adam yaşadığımız evrende etrafına bakarak her şeyin su olduğuna karar verdi (Shields, C. Classical Philosophy, Londra). Evrenin ve doğa olaylarının Yunan tanrılarının duygu ve hareketleri ile açıklanmaya çalıştığı bir efsane ortamında, bununla yetinemeyerek, dogmalara karşı direnerek gerçekliği aramaya çalışan birinin hikâyesidir Thales’in hikâyesi. Bu hikâye biraz da felsefenin ve pozitif bilimlerinin hikâyesi ya da hikâyesinin başlangıcıdır çünkü Thales’in çabası evreni mitolojiden bağımsız olarak, evreni evren olarak anlama çabası, doğayı doğaüstü güçlerle açıklamaktan çok gerçekliğini keşfetme mücadelesidir. Ne derece başarılı olunmuştur bu mücadele de ya da ne kadar yol kat edilmiştir belki bilinemez ama Thales insanlığın rasyonel tarihinde en azından büyük bir ivmedir.

Burnet, Early Greek Philosophy adlı eserinde Aristoteles’in Thales hakkında yazdıklarını üç temel önermeye indirgeyebileceğimizi söyler:

1. Dünya su üzerinde yüzer

2. Su her şeyin maddesel özüdür

3. Her şey tanrılarla doludur ve manyetizma canlıdır

İlk önermenin Babil ve Mısır kozmolojileri ile benzerliği yadsınamasa da Burnet, Tannery’nin bu önermenin sadece bir tekrarlama olduğu görüşüne katılmaz. Çünkü Milet Okulu eski fikirlerin toparlanmasından daha fazla bir şeydir, bir gelenek, bir akım bir başlangıçtır ve bu okulun kurucusu olarak anılan Thales’in bir adım daha öteye gitmediğini söylemek adil olamaz. Ayrıca bir savlamaya göre Thales bu fikri tahtanın su tarafından kaldırılmasını gözlemleyerek edinmiş olabilir, tahta ve dünya arasında bir analoji kurmuş olabilir (Internet Encyclopedia of Philosophy). Esasen Thales’in Mısır piramitlerini incelerken oluşturduğu geometrisini nasıl salt eski bir görüşün tekrarı veya başka bir coğrafyaya aktarılması olarak değerlendirmiyorsak, kozmoloji hakkındaki görüşlerinin de evreni söylenceler ile açıklamaya çalışan eski kozmolojilerin yalnızca yeniden ifade edilmesi olarak almamız pek mantıklı değilmiş gibi gözükmektedir.

İkinci önermenin aslında Thales’in felsefece anılmasının asıl nedeni olduğu söylenebilir. Thales, bilgeliğinden veya pratik zekâsından dolayı değil düşünce adına yeni bir alan açtığı için haklı olarak ilk filozof unvanını kazanmıştır ( Stumpf, S.E. Philosophy History and Problems, 1977). Su varolan her şeyin özünde yatan temel özdür demek dünyadaki çokluğu birlikle açıklamaya çalışmak demektir ve arkhe kavramını ortaya atmak arkheye su demekten daha önemlidir. ‘Neyin var olduğu’ sorusunu yanıtlamanın en önemli yolu, onun gözünde birlik ile çokluk ya da görünüş ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi doyurucu biçimde ifade edebilmekten geçmiştir. O, buna göre, gözle görünen bireysel varlıkların ve değişmelerin oluşturduğu kaosun çokluğun gerisinde akılla anlaşılabilir, kalıcı ve sürekli bir gerçekliğin olduğuna inanmıştır ( Cevizci, A, Felsefe Sözlüğü, İstanbul). Burnet da Thales’in dünyanın neden yapıldığını ilk defa sorgulamış olduğunun özellikle altını çizer.

Thales’in arkheyi nasıl su olarak belirlediği, suya ulaşırken hangi süreçlerden geçtiğini bilemiyoruz ama dünyanın doğasını su olarak belirlemesi mitolojik ve söylencesel Yunan doğayı açıklama geleneğine ters düştüğü açıktır. Shields, Thales’in bu düşüncesiyle Homeros’un çizdiği tabloyu ve doğaüstü uslamlamaları reddettiğini öne sürer. Öncelikle su fiziksel bir nesnedir ve tüm doğanın sudan oluşup yine suya dönüşmesi Thales’i ister istemez materyalist bir çerçeveye sokar. Ayrıca çoklukta biri araması yönüyle de monist - birci olarak değerlendirilebilir. Bu durumda Shields, Thales’i monist materyalist olarak değerlendirmektedir. Elbette bu kavramlar ne Thales ne de ardıllarınca bilinen ve kullanılan kavramlar değildir ki Thales’i böylesine geniş anlamları olan ve çoğu kez Yunan Felsefesini tam olarak karşıla(ya)mayan kavramların eşliğinde anlamaya çalışmanın yanlış olduğu düşünülebilirse de, bugünün gözüyle Thales’i anlamamıza yardımcı olabilirler. Öte yandan antik Yunandaki hiçbir filozofun modern felsefe kavramları ile tam olarak anlaşılması mümkün değildir, çünkü bu kavramların ortaya çıktığı toplumlar ile antik Yunan toplumu arasında derin sosyokültürel ve psikolojik farklar vardır.

Her şeyin tanrılarla dolu olması önermesini anlamak biraz da bu farkı anlamak, Thales’i yaşadığı dönem içinde değerlendirmektir. Thales her şeyin esrarengiz, canlı güçlerle dolu olduğuna inanmaktadır; mıknatısın demiri çekmesi olgusundan hareket etmekte, bu olguyu genelleştirerek bütün varlıkların içine yerleştirmektedir (Arslan, A. İlkçağ Felsefe Tarihi, 2006). Stumpf, Thales’in bu önermesini mıknatısın ve benzer nesnelerin hareketlerini açıklamak için kullandığını söyler ve bunun teolojik bir önerme olmadığını belirtir. Arslan ayrıca Thales’in kullandığı tanrı kavramının eski yunan tanrılarından kesinlikle farklı olduğunu vurgular. Her şeyin tanrılarla dolu olması panteist bir yaklaşım olarakta değerlendirilebilir ama elbette bu değerlendirme de literatürdeki panteizm gibi anlaşılmamalıdır. Ayrıca Thales bu önermesini ne amaçla söylemiş olursa olsun, dünyanın arkhesinin su olduğunu iddia etmesiyle mistik olmayan bir zeminden konuşmuş olmaktadır.

Sonuç olarak Thales ilk defa rasyonaliteyi mitolojiden soyutlamaya çalışmış ve bir bakıma da başarılı olmuştur. Arkhe sorgulaması ardından diğer Milet Okulu filozoflarınca yapılmış ve felsefe tarihinde ilk kez bir - çok problemi gündeme gelmiştir. Felsefe ve pozitif bilimlerin birbirinden ayrılamadığı o dönemlerde; Thales çalışmalarını sadece bu dünyayı anlamak adına yapmıştır diyebiliriz. Günümüzde neredeyse tüm bilimsel çalışmaların devlet veya özel kuruluşların fonlarınca finans edildiği ve dolayısıyla bilimsel hedeflerin de bu çevrelerin isteği doğrultusunda belirlendiği düşünüldüğünde Thales’in felsefece anlamlı ve belki de yegâne olan salt bilme tutkusu net bir şekilde anlaşılamayabilir. Yine de bu tutkuyu, bu çabayı anlamaya çabalayan bir avuç bilim insanının, felsefecinin, filozofun bu unvanları en az Thales kadar hak ettikleri, biraz felsefenin doğası gereği biraz da sezgisel olarak söylenebilir.

KAYNAKÇA:

1. Burnett, J. Early Greek Philosophy, London, A. and C. Black, 1892

2. Shields, C. Classical philosophy : a contemporary introduction, London, Routledge, 2003

3. Arslan, A. İlkçağ felsefe tarihi, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi; 2006.

4. Cevizci, A. Felsefe sözlüğü, İstanbul: Paradigma, 2005.

5. Stumpf, S.E. Philosophy: history and problems, New York, McGraw-Hill 1971.

6. http://www.iep.utm.edu/t/thales.htm#SH8a

Sinan Şencan

sinansencan@gmail.com

18.05.2007

Evrenin Özü ve Thales’in Filozofluğu Hakkında bir Deneme


Miletli Thales, İsa’dan önce 6.yüzyılda yaşadığı düşünülen, bilinen ilk filozoftur. “ Evrenin ana maddesi/ilk nedeni nedir?”, sorusuna verilen (mitolojik) yanıtların filozofu tatmin etmeyişi, bu soruya kendi cevabını bulmasına sebep olacaktır. Tabi ki Thales, aklını kullandığı için, kendini Milet bölgesiyle sınırlamamış farklı yerler göreyim, gözlem yapayım ve Doğu’ya, Mısır’a doğru gideyim demiştir. Felsefeye – anlamaya çalışmaya ve sorgulamaya – gönül verenler olarak, biz, ilk filozofumuz Thales’i elbette yine rasyonel sorularına, rasyonel cevaplar arayan bir başka filozofumuzun aklından ya da gözünden görüyor ve Thales’in “ Her şey Tanrılarla doludur ” dediğini – demek istediğini – Aristoteles’ten öğreniyoruz.

Thales neden ilk filozoftur? Batı felsefesinin Platon’dan sonraki en önemli ismi, Aristoteles, Sokrates öncesi felsefede, kendini otorite olarak gördüğü ve Thales ilk filozof olmalıdır gibi bir şey söylediği için değildir elbette(!) Thales ilk filozoftur çünkü doğayı anlamaya çalışmasının yanı sıra, çeşitliliğin altında yatan sebebi sorgulamış; doğadaki çeşitliliğin/değişimin nedeni için – ana neden, ilk neden olarak – doğal olanı söyleyip, “su”dur demiştir. Peki, neden çokluluğu/çeşitliliği tek bir nedene bağlamak istemiştir? Çünkü Thales gibi doğa filozofları ya da birci [monist] filozoflar çeşitliliği bir bütün olarak görmüşlerdir, böyle görmelerinin nedenini belirlemek/anlamak ise çok zordur. Felsefe eğer dünyadaki çokluğu anlama çabasıysa; Thales gibi filozoflar için bu anlam, bir birlik, bir ilk neden bulmak demek olabilir; ancak Thales (elbette) felsefe yapmak için, evrenin özü sudur dememiştir. Thales’ten önce, mitoslarda da evrenin nasıl oluştuğuna, sonunun varolup olmadığına dair sorular sorulmuştur; ancak mitoslarda verilen cevaplar, insan aklını artık tatmin edemez hale gelmiştir. Homeros’ ta bir bakıma – Thales’ten önce – filozof olarak görülebilir ( ki Aristoteles’in bu türden bir kabulü olduğu da söylenir ) çünkü onun dünyası da Tanrılarla doludur ve gizemlidir; ancak bu dünyada insanın da yeri vardır; insan, ahlakını böyle bir dünya da geliştirip, istenciyle hareket etmeye çalışır.[1] Ancak Thales, bu dünyadaki değişime ve çeşitliliğe, bu dünyadan bir şeyle cevap vererek, kendinden öncekilerin gizemciliğini bırakmış ve kutsal olanı düşünmek yerine doğaya bakmıştır. Bakmakla görmenin farkını anlayıp, dünyayı görmeyi/anlamayı isteyen her insanın/filozofun ( bkz: Batı felsefesi filozofları ) yapacağı gibi, Thales’te gözleri üzerinde aklının hâkimiyetini sağlayacak ve dünyayı aklıyla gözlemeye başlayacaktır.

Erken dönem Yunan filozofları, evrenin özünü açıklamaya çalışmışlardır ve yine bu evrenle alakalı bir özden söz etmişlerdir. Filozof Aristoteles’in felsefesi, Platonun formunu maddeye yani dünyevi olana indirmekle başlamıştır; bu nedenle, evrenin özünü başka yerlerde – formların statüsü gibi – aramayan monist ve kozmolojist erken dönem Yunan filozofları Aristoteles’in koruması altına girmiştir. Belki de, Thales, onun gibi bir otoritenin gözünde dünyayı, dünyasal/doğal olanla açıkladığı için ilk filozoftur; Aristoteles’in gözünde ilk filozof olmak, – iyisi kötüsü bilinmez ama – felsefe tarihinde ilk filozof olmaktır.

Filozof, Doğu’nun pratik hayatta kullandığı ve gündelik yaşamı kolaylaştırmak için yaptığı gözlemleri; düşünsel hayatına taşıyıp, bu gündelik bilgilerden akıl yürütme ile anlamlar çıkarmış, sorgulamalar yapmış ve bilgiyi, pratik gereksinme aracı olmaktan çıkartarak sistematik hale getirmiştir. Thales de Doğu’ya gitmiştir, görmüştür ki, Mısırlı’lar yaşamlarını Nil nehrine adamış, ekin zamanını Nil’in taşmasına ya da durgunluğuna göre belirlemişlerdir. Elbette ki bu türden bir belirleyişi, kendi ölçümleri/hesaplamaları sayesinde yapmışlardır. Thales onların günlük yaşamda kullandıkları bu ölçümleri geometri adıyla geliştirmiştir; Thales’in her ikizkenar üçgenin taban açılarının eşit olduğu ve birbirini kesen iki doğruda ters açıların eşit olduğu teoremini bulduğu söylenmektedir[2]. Belki de Thales’in, evrenin özünün su olduğunu söylemesi, suyun hem yıkıcı gücünü hem de sonsuz ve tükenmez oluşunu görmesinden ve Nil Nehri’nin Mısırlı’lar için önemini – yani Mısırlı’ların pratik hayat deneyimlerini – gözlemlemiş olmasından kaynaklanmaktadır.

Thales, temel madde olarak suyu alıyor ve bunun içinde Tanrısal yaratma gücünün, mıknatıs taşındaki çekme kuvveti gibi, bir hayat gücünün bulunduğunu söylüyor[3]. Bu nedenle, filozof, su herşeyin sebebidir dediğinde, dışardan etkisi olan bir şeyden söz etmiyor; yanı sıra, değişimi sağlayan doğal özden söz ediyor. Filozofun, evrenin özü için öne sürdüğü neden, evrendeki herşeyin bu özle dolu olduğunun varsayımıdır. Thales için bu dünyada tanrısal olmayan hiçbir şey yoktur, yani her şeyin özünde canlı bir şey vardır. Ancak Thales gibi monist filozofların Tanrı anlayışının teolojiyle ilgisi yoktur. Onlar sadece evrenin sebebini, yine evrende var oluşundan söz edilebilecek bir tözde bulup, çeşitliliği bu tözle açıklamaktadırlar. Thales’in ‘su’yu evrenin özü olarak kabul etmesi, evrenin ‘su’dan yaratılmışlığını değil, suyun her şeyde varolmasını anlatmaktadır. Felsefe ile kutsal ya da mitolojik olanın ayrıldığı nokta, var etmekten söz etmeden, varolan her şeydeki tek şeyi görmektir.

Mısırlı’ların bilgiyi bilmek için değil, pratikte yararlı olması için kullandıkları, filozofların ise sadece bilmek için bilmek anlayışıyla bilgi peşinde koştukları söylenip, en azından Thales zamanındaki Doğu Medeniyetlerinin felsefe adına bir şey yapmadıkları ve bu nedenle felsefenin Thales’in önderliğinde – sadece bilmek için – yapıldığı söylenebilir. Ancak, zihin bilmek için bilmek diyen felsefede gördüğü çelişkiyi de : “pragmatizm gibi felsefe akımları vardır, ve bu akımlarda bilgi sistemleşmenin ötesinde, pratik fayda getirdiği oranda değerlidir” şeklinde ifade eder ve yine de – daha da bütünlükçü yaklaşımıyla – ekler: “ İsa’dan önce altıncı yüzyılda, gizemden kurtulmak isteyen ve bazı cevaplarla tatmin olmayan insan, artık aklını kullanmanın zamanı geldiğini anlamış; evren sorgulayışında, gözlemlerini aklının süzgecinden geçirerek, cevaplar bulmuştur. Bu nedenle, felsefenin Thales’le başla(tıl)masında pek bir sakınca yoktur”

Filozof olunmayacağı, filozof doğulacağı dile getirilip, ardından filozof Aristoteles’in neler diyebileceği üzerine yorumlar yapılabilir. Örneğin, Aristoteles herkesin potansiyel olarak “filozof olma” niteliği taşıyabileceğini söyleyebilir. Ancak bunun yeterli olmayacağı Aristoteles’in dört neden kuramıyla açıklanabilir. Aristoteles felsefesindeki dört neden kuramında, bir şeyin etken nedeni, [efficient cause] değişimin ya da sabitliğin ilk kaynağı [the primary source of the change or rest ] ya da bir şeyin, o şey olmasına sebep olan nedendir; örneğin, heykele şekil veren heykeltraş, o heykelin etken nedenidir. Aristoteles terminolojiyse konuşmayı göze alan ve Thales’in etken nedeni olarak Mısır’a gidişini öne süren zihin, Thales’in ilk filozof olmasının yanı sıra, felsefenin doğuşunda da Doğu düşüncesini asla göz ardı edilmeyeceğini en Aristotelesçi yaklaşımla rahatlıkla(!) savunabilir.

Kaynakça

Kranz, Walther, Antik Felsefe, Sosyal Yayınları, İstanbul, 1994

Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2003

Jones, W. T, A History of Western Philosophy, New York, Harcourt, Brace, 1952

Sinem

gecipgidenzamanlar@gmail.com



[1] Kranz, Walther, Antik Felsefe, Sosyal Yayınları, İstanbul, 1994

[2] a.g.y.

3 a.g.y.

Thales üzerine; Aristoteles ve Diogenes Laertios

Bu çalışmada, Thales üzerine, Aristoteles’in Metafizik’te; Diogenes Laertios’un da Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri’nde yaptığı yorumlar incelenmiştir.


Doksograf(1) Diogenes Laertios (M.S. 3.yy), Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri(2) adlı eserinin I. Kitap-Giriş bölümünde, felsefe (philosophia) sözcüğünü bulan ve kendini filozof (philosophos) olarak çağıran ilk kişinin Pythagoras (M.Ö. 580-500 dolaylarında) olduğunu söyler. Pythagoras'ın felsefe (philosophia) adıyla çağırdığı etkinlik – aslında – Pythagoras'tan önce de bir ada sahiptir; ne ki bu ad bilgeliktir (sophia); ama Pythagoras, hem Tanrı dışında hiç kimsenin kendilerini bilge (sophoi) olarak çağırmaması gerektiğini düşündüğünden; hem de kendisini, bilge (sophoi) adıyla çağrılan diğer kişilerden ayırmak ve kendisinin bilge (sophoi) değil; ama bilgeliği arayan kişi (philosophos) olduğunu belirtmek istediğinden(3) böyle bir ad öne sürmüştür.


Diğer taraftan, bilgelik (sophia) ve bilgelik-sevgisi/arayışı/arzusu arasında (philosophia) benzer bir ayrıma, Pythagoras'tan yaklaşık iki yüz yıl sonra Aristoteles (M.Ö. 384-322) de gidecektir(4): Aristoteles'e göre – Metafizik, I. Kitap(5)bilgelik (sophia), bilginin (episteme) en üstün biçimi; ulaşılabilecek en son bilişsel düzeydir. Duyulara dayanmaları bakımından, onlardan en uzakta olan bir bilgi türü olarak bilgeliğe (sophia) ulaşmak, insan için, çok; ama çok zordur. Dolayısıyla insanın deneyimleyebileceği, mutlak olarak bilgelik (sophia) değil; ama bilgelik-sevgisi/arayışı/arzusudur (philosophia), yani, felsefe. Bu bilgelik-arayışı yolunda insan için önemli olan, sonuçlar ve pratik amaçlardan çok; bilginin (episteme) veya onun en üst düzeyi olan bilgeliğin (sophia) kendisidir. Bu bağlamda felsefeyle (philosophia) işaret edilmek istenen, şeylerin-bilgisinden çok; o şeylerin nedenlerinin (aitiai) ya da o şeylerin neden öyle olduklarının açıklamalarının bilgisidir.(6)


Konusu Thales olan bir yazıda, Thales'in kendisinden söz etmeden önce, ondan sonra yaşamış iki düşünürden söz edilmesi, Thales'in ilk-filozof olarak adlandırılmasında, Pythagoras'ın “felsefe” sözcüğünü bularak, Aristoteles'in de “felsefe” sözcüğünün anlam içeriğini belirleyerek büyük pay sahibi olmalarından kaynaklanıyor.


Her ne denli başka bir çalışmanın konusu olsa da, yine yukarıdaki bilgilerden – ki daha da genişletilebilmeleri olanaklıdır – yola çıkılarak, “Thales ilk-filozof mudur? Eğer öyleyse, neden ilk-filozoftur?” ya da “Felsefe, M.Ö. 6. yüzyılda, Yunan uygarlığının sınırları içinde mi başlamıştır? Eğer öyleyse, onlardan önceki veya onlarla eş-zamanlı Babil, Mısır gibi uygarlıkların düşünsel etkinlikleri için “felsefe” adını kullanamaz mıyız?”, “Yunan felsefesi, felsefe adını verdiği etkinliği başka uygarlıklara – muhtemelen – daha doğusunda kalan uygarlıklara mı borçludur?” gibi sorulara da yanıt verilebilir.


Şimdilik, bu gibi sorulara verilebilecek en insaflı yanıtla, Diogenes Laertios'un yanıtıyla yetinilebilinir sanırım: Her ne denli Diogenes, Thales'i filozofların (philosophos) değil; ama bilgelerin (sophoi) arasına yerleştiriyor (Pythagoras ayrımı) ve ilk-felsefecinin Thales'in öğrencisi Anaksimandros olduğunu öne sürüyor olsa da(7), felsefenin kökeni konusunda şunları söyler: “Bazıları felsefe araştırmalarının barbarlarda başladığını söylerler. [...] Ama bunlar, Yunanlıların başarılarını barbarlara mal ettiklerinin farkında değiller; oysa yalnız felsefe değil, aynı zamanda insan soyu da onlarla (Yunanlılar) başlamıştır. [...] Böylece felsefe Yunanlılarda başlamıştır, zaten felsefe adının da barbar bir sözcükle ilişkisi yoktur.(8)


Thales'in, ardında yazılı bir çalışma bırakıp bırakmadığının tartışmalı bir konu olması bir yana(9), Thales'in felsefesine ilişkin ikincil antik kaynaklar da fazla değildir.(10) Bu kaynaklardan en erken döneme ait ve Thales'in felsefesi açısından en kapsamlı olanı ise Aristoteles'in Thales'e ilişkin yazdıklarıdır.(11) Nitekim, daha sonraki dönemlerde, Thales üzerine yazan yorumcular da kaynak olarak Aristoteles’i (ve öğrencisi Theophrastus’u) almışlardır.(12) En kapsamlısı Metafizik’te(13) olmak üzere Aristoteles, beş eserinde(14), yedi kez Thales’den söz eder.(15)


Aristoteles, Metafizik – I. Kitap – 3. bölümde(16), yukarıda sözü edilen felsefe tanımı bağlamında – yani, varlık olarak tüm varlığın (panta) ilk nedenlerinin (protai aitiai) ve ilk ilkelerinin (protai archai) araştırılması ve öne sürülmesi bağlamında – Thales'in, bu türde bir felsefeyi ortaya koyan ilk kişi olduğunu öne sürmüştür. Thales'e göre ilk-ilke, suydu.(17) Thales'in bu sonuca nasıl vardığı süreci üzerineyse şöyle bir yorumda bulunur Aristoteles: “Bütün varlıkların sudan can bulup, suyla beslenmelerini; ılıklığın kendisinin sudan kaynaklanmasını ve bütün varlıkların suyla yaşadıklarını görerek böyle bir varsayımda bulunmuş olabilir.”(18)


Bu noktada, Aristoteles'in Thales'ini anlamakta bize yardımcı olacağı düşünülen küçük bir hatırlatma yapılabilir sanırım. Genelde Aristoteles, bir konuya ilişkin sorgulama sürecine girmeden ve kendi görüşlerini ortaya koymadan önce, kendisinden öncekilerin o konu üzerine söylediklerini inceleme yoluna gider. Mercek altına alınacak sorunun, böylesine bir tarihsel çözümlemesi, o soruna ilişkin daha önce söylenmiş ve doğru olması muhtemel bir şeyin gözden kaçırılmasının önüne geçeceği gibi; önceki düşünürlerin, hangi noktalarda anlaşmazlığa düştüklerini de ortaya koyması bakımından, sorunun – aslında – nereden ve niçin kaynaklandığını da görünür kılacaktır. İşte bu tarihsel çözümleme ve Aristoteles'in Thales'e ilişkin söyledikleri bağlamında asıl göz önünde tutulması gerekense, böyle bir çözümlemede, Aristoteles'in, kendinden öncekilerin doğru ve tam bilgilerini veren bir tarihçi olarak değil; ama kendinden öncekilerinin bilgilerini, kendi felsefesi ve dili ışığında değerlendiren ve o bilgilerden, konutlamak istediği felsefeye birer basamak olarak yararlanan bir filozof olarak hareket ettiğidir.(19)


Yeniden Thales'e, dolayısıyla Aristoteles'e dönecek olursak, onun yukarıdaki yorumundan yola çıkılarak, Thales'in gözlem yoluyla, tüm varlığın en temel ilkesi olarak-su sonuca vardığı düşünülebilir; ne ki bu düşünce de, doğayı açıklamada doğa-dışı hiçbir yetkeye dayanmadan – örneğin mitoloji –, yine doğanın kendisinden yola çıkan bir usun etkinliği olarak-felsefe tanımıyla birleştirildiğinde, Thales'in neden Aristoteles tarafından ilk-filozof olarak görüldüğünün olası bir açıklaması olarak kullanılabilir. Yeri gelmişken şunu da eklemekte yarar var: Aristoteles, Thales'e ilişkin yorumun hemen ardından, Thales'ten önceki dönemlere uzanarak, felsefeden çok mitolojinin tarihine giren dönemlerde suya atfedilenleri de serimler.(20) Bu serimlemenin sonunda ise Thales'in neden ilk-filozof olarak adlandırıldığına bir delil olarak kullanabileceğimiz, Thales'in, ilk-ilke olarak-suyu önermesinde, kendisinden öncekilere ne denli yaslanıp yaslanmadığı konusunda şöyle bir yorumda bulunur: “Bu düşüncenin [suyun her şeyin kaynağı olması] aslında eskiye ait [ancient] ve ilksel [primitive] olup olmadığı kesin olmayabilir; ama yine de ilk-ilkeye ilişkin bu düşüncenin Thales'e ait olduğu söylenir.(21)


Thales'in ilk-ilkeye ilişkin düşüncesini böylece serimledikten sonra Aristoteles, kendi felsefesi ışığında, eleştirmeye yönelir Thales'i. Aristoteles, şeylerin neden öyle, oldukları gibi olduklarına ilişkin olarak dört-neden veya dört-açıklama (aitiai) öğretisini öne sürer. Bunlar özdeksel, biçimsel, etkin ve ereksel nedenlerdir. İşte bu dört-neden bağlamında Thales, yalnızca, özdeksel nedeni imlediğinden – Aristoteles'e göre – şeylerin değişimini açıklamada başarılı olamamıştır; çünkü bunun için etkin nedenlerin de belirlenmesi gerekmektedir.(22) Aristoteles'in Sokrates-öncesi filozoflara ilişkin yaptığı yorum ve eleştirilerin felsefe tarihi açısından büyük bir öneme sahip oldukları gerçeğinin – bir kez daha – altını çizip, bu yorum ve eleştirilere bir başka çalışmada değinmek üzere, Diogenes Laertios'un Thales ile ilgili yazdıklarına geçelim. Diogenes ile başladığımız gibi – yine – Diogenes'le noktalayalım çalışmamızı.


Bazılarına göre, ki aralarında ozan Khoirilos da vardır, ruhun ölümsüz olduğunu söyleyen ilk kişi o olmuş. [...] Ayın son gününe “otuzuncu gün” adını ilk o vermiştir. Kimilerine göre de, doğa üzerine konuşan ilk kişi o olmuş. [...] Pamphile onun Mısırlılardan geometriyi öğrenip çember içine bir dik üçgen çizen ilk kişi olduğunu ve bir sığır kurban ettiğini söyler. [...] Neden çocuk sahibi olmadığını soranlara, “Çocukları çok sevdiğim için” diye yanıt veriyormuş. Annesi onu evlenmeye zorladığında, “Daha zamanı değil” demiş. Sonra yaşı ilerleyip annesi gene sıkıştırınca, “Artık zamanı değil” demiş. [...] Hermippos Yaşamlar adlı eserinde, kimilerinin Sokrates hakkında söyledikleri şeyi ona yakıştırır. Nitekim, dediklerine göre, üç nedenden ötürü Talih'e minnet borçluymuş: “Birincisi, hayvan değil insan olduğum için; ikincisi, kadın değil erkek olduğum için; üçüncüsü de barbar değil Yunanlı olduğum için.” [...] Ayrıca ondan şu özdeyişler aktarılır: Varlıkların en eskisi tanrıdır: çünkü oluşmamıştır. En güzel şey evrendir: tanrının eseridir. En büyük şey yerdir: çünkü her şeyi içine alır. En hızlı şey akıldır: çünkü her yerde dolaşır. En güçlü şey zorunluluktur: çünkü her şeyi alt eder. En bilge şey zamandır: çünkü her şeyi ortaya çıkarır. [...] Neyin zor olduğunu sorana: “Kendini tanımak”; neyin kolay olduğunu sorana: “Başkasına akıl vermek”; neyin en tatlı olduğunu sorana: “Kavuşmak”; tanrının ne olduğunu sorana: “Başı sonu olmayan şey”; gördüğü en acayip şeyin ne olduğunu sorana: “Yaşlı bir tiran”; insanın talihsizliğe en kolay nasıl katlanacağını sorana: “Düşmanlarını daha kötü durumda gördüğü takdirde”; en iyi ve en doğru nasıl yaşayacağımızı sorana: “Başkalarında kınadığımız şeyi kendimiz yapmadığımız takdirde”; “Kim mutludur?” - “Bedence sağlıklı, ruhça becerikli, yaratılışça eğitimli olan” dedi. [...] Bilge Thales yaşlılığında bir jimnastik yarışması izlerken, sıcağın ve susuzluğun etkisiyle düşüp öldü. Mezar taşında şunlar yazılıdır: “Bilgeler bilgesi Thales'in mezarı bu: kendisi küçük; ama şanı göklere çıkıyor.” [...] “Kendini tanı” sözü onundur.”(23)


Thales'in felsefe tarihindeki önemi – yine Aristotelesçi bağlamda – her şeyin ondan oluştuğu, ondan geldiği ve yine ona dönüşeceği, kendisinden oluşan şeyler değişse de kendisi değişmeden kalan, var olan her şeyin altında yatan temel ilke olarak suyu önermesinden çok; böyle niteliklere sahip bir ilk-ilke önermesinden ileri gelir. Nitekim daha sonraları, Thales'in suyu; Anaksimandros'un apeironuna, Anaksimenes'in havasına, Pythagoras'ın sayılarına, Herakleitos'un ateşine, Parmenides'in birine, Empedocles'in dört-öğesine, Anaksagoras'ın nousuna, Demokritos ve Leukippos'un atomlarına dönüşecektir. Thales'in, insanlık tarihine kazandırdığı bu – yaklaşık – 150 yıllık ivme, Sofist akımla azaltılacak olsa da, Platon ve özellikle de öğrencisi Aristoteles, yeniden arttıracaklardır ivmeyi. Sonuç olarak Thales'in yaktığı ateşle yolunu aydınlatan insanlık, ne yaratılması ne de yok edilmesi olanaklı olan, başka biçimlere dönüşebilen; ama niceliği hep sabit kalan, var olan her şeyin kendisine indirgenebileceği, temel bir ilk-ilke olarak enerji düşüncesine kadar ulaşacaktır.


Dipnotlar


(1) Doxograph. Eskiçağ döneminde yaşamış düşünürlerin görüşlerini, yaşamlarını derleyen kişilere verilen ad (Herman Diels). Bknz. D. Laertios, Ünlü filozofların yaşamları ve öğretileri, s. 9 - 12

(2) Laertios, D. Ünlü filozofların yaşamları ve öğretileri. Çev. Candan Şentuna. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık. (2004) - İngilizce elektronik metni için http://www.classicpersuasion.org/pw/diogenes/

(3) D. Laertios, The lives and opinions of eminent philosophers, book I - Introduction VIII - http://www.classicpersuasion.org/pw/diogenes/

(4) V. Politis, Aristotle and the Metaphysics, s. 24

(5) Kitap I (alfa), bölüm 2, 982 a23 - 982 a25 arası

(6) V. Politis, Aristotle and the Metaphysics, s. 4

(7) D. Laertios, Ünlü filozofların yaşamları ve öğretileri, s. 17

(8) D. Laertios, Ünlü filozofların yaşamları ve öğretileri, s. 13-14

(9) P.F. O'Grady, Thales of Miletus, s. 8 - Daha fazla bilgi için bknz. P.F. O'Grady, Thales of Miletus, s. 8-15

(10) P.F. O'Grady, Thales of Miletus, s. xvii - Daha fazla bilgi için bknz. P.F. O'Grady, Thales of Miletus, s. xvii-xxi

(11) P.F. O'Grady, Thales of Miletus, s. xvii

(12) P.F. O'Grady, Thales of Miletus, s. 29

(13) Kitap I (alfa), bölüm 3 - "Metafizik"ten yapılan çeviri ve alıntılarda, H. Tredennick ve H. Lawson çevirilerinden yararlanıldı.

(14) Metafizik, Gökyüzü Üzerine, Ruh Üzerine, Nikomakhos'a Etik ve Politik

(15) P.F. O'Grady, Thales of Miletus, s. xvii - Daha fazla bilgi için bknz. P.F. O'Grady, Thales of Miletus, s. xvii-xix

(16) Kitap I (alfa), bölüm 3, 983 b6 - 984 a4 arası

(17) Kitap I (alfa), bölüm 3, 983 b20

(18) Kitap I (alfa), bölüm 3, 983 b22 - 983 b25 arası

(19) J.L. Ackrill, Aristotle the philosopher, s. 10

(20) Kitap I (alfa), bölüm 3, 983 b29 - 983 b34 arası

(21) Kitap I (alfa), bölüm 3, 983 b35 - 984 a1-2 arası

(22) Kitap I (alfa), bölüm 3, 984 a19

(23) D. Laertios, Ünlü filozofların yaşamları ve öğretileri, s. 20-27


Kaynaklar


(1) Laertios, D. Ünlü filozofların yaşamları ve öğretileri. Çev. Candan Şentuna. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık. (2004)

(2) Politis, V. (2004). Aristotle and the Metaphysics. Routledge Philosophy Guidebooks: London

(3) O'Grady, P.F. (2002). Thales of Miletus: The beginnings of western science and philosophy. Western Philosophy Serises

(4) The Metaphysics, translated by Lawson, H. Penguin classics: 2004

(5) The Metaphysics, translated by Tredennick, H. Loed classical Library: 2003

(6) Ackrill, J.L. (1981). Aristotle the philosopher. Clarendon Press: Oxford

(7) Laertios, D. The lives and opinions of eminent philosophers. Online version: http://www.classicpersuasion.org/pw/diogenes/



OLUMSAL




http://olumsal.blogspot.com


6.04.2007

Tıraktatus

Beni tanımadıklarını söylüyorlar. Ben yokmuşum, böyle söylediler. Kendimi kontrol ettim aynanın karşısında, emin olmak için, olduğumdan. Basbayağı oradaydım işte. Aynanın içinde, başkalarına kayıp ama kendim için yerli yerinde. Annemin gözlerinin içine baktım (emin olmalıydım, aklımda "aynalar yalan söyler" klişesi yer etmişti) ve kendimi bulmaya çalıştım. Evet! Oradaydım. Ama bu bir yanılgı olabilirdi. Ne de olsa onun oğluydum, eğer kaybolsam bile orada yaşamaya devam ederdim, değil mi? Annemin gözlerinin içinde, onun hayatında kaybettiği herkesle birlikte, gözyaşından oluşmuş rahminin içinde, anılarla beslenen bir hayalet.

Annemin gözleri bilmeden de olsa beni çarpıtıyordu, nereden baksan yalan söylüyorlardı (daha doğrusu, onların doğrusu, yalnızca onun için doğruydu).

Kendinizi kaybetseydiniz, nerede arardınız?

"Ben" nereye gizlenir?

Kafamı toplamak için biraz yürüyüşe çıktım. İnsanların arasına karışmak, belki yokluğumun nerede olduğunu bulabilmemi sağlardı. Yerimi anlamam için, olmadığım yeri bulmam gerekiyordu. Ne de olsa ben de insanların bir parçasıydım. Onlarla nefes alıp, yemek yiyor, alışveriş edip, kültürel aktivitelerde bulunuyordum. Aynılığım oldukça fazlaydı onlarla.

Karşılaştıklarımın hareketlerini inceledim, varlığıma dair bir ipucu bulabilmek için.
Önemsiz konulardan konuşur(lar)ken tavırlarını izledim -ellerinin hareketlerini, gözlerinin nereye odaklandığını- ve bunun gibi ayrıntılar. Eylemlerinde yarattığım dalga(lanma)ları aradım. Karşılık veriyorlardı. Etkileniyorlardı benden ve yaptıklarımdan.

Ama bu da bir yanılsama değil miydi? Beni bütünlüklü olarak algılamaları imkansızdı. Eğer parçalarımı görüyorduysalar, bütün olmadan var olan parçaların oluşturduğu beni nasıl bilebilirdiler ki? (Parçalar yanıltıcıdır. Bir motor araba değildir, bir meyvenin ağaç olmadığı gibi. İnsan yalnız korkuları ya da tutkuları değildir. Geçmiş insanı tanımlamaz. Şimdi ve gelecekte geçmiş kadar insanın bir parçasıdır. Beni göremiyorlardı gerçekte. (Gördükleri yok olmuş "ben"in kalıntıları da olabilirdi))

Asıl istediğim etrafıma bir çizgi çizmeleriydi, sınırlarımı belirleyen, kalın, güven verici bir çizgi. Bu çizginin içinde ben olmak isterdim, saklanmayan, karanlık köşelerde işi olmayan, apaydınlık ben. (Çok mu iddaalı ya da idealist?)

Yokluğum fark ediliyorsa eğer ben etraflarındayken (bana "sen yoksun" diyorlardı hatırlarsanız) ben yokken ne oluyor benim durduğum yerde? Konuşurken "Sen yoksun!" diyorlar orada olmama rağmen. Peki ya ben yanlarında değilken (ben onları algılamazken) ne diyorlar?